Doğum Sonrası Görülebilecek Ruhsal Sıkıntılar

shape image

Doğum Sonrası Görülebilecek Ruhsal Sıkıntılar

 



Yeni bir bebeğin dünyaya gelişi çoğu zaman heyecan verici, olumlu ve doyurucu bir yaşantıdır. Bunun yanında  gebelik süreci ve bunu izleyen doğum ile birlikte anne adayında bir takım fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimler oluşur.  Bazı kadınlar bu değişimlere kolay uyum sağlarken bazılarında da bu süreç sancılı geçerek, bazı ruhsal sıkıntıların oluşumunu tetikleyebilir.

Doğum sonrasında ortaya çıkabilecek olan sendromların sınırları tam olarak çizilememiş olmakla beraber bunları üç kategori altında toplamak mümkündür. Bunlardan ilki annelik hüznü dediğimiz, doğumdan sonraki 7 ila 14 günü kapsayan, yoğun hormonal değişime bağlı olarak gelişen, duygusallıktaki artış, isteksizlik, yorgunluk ve uyku hali ile karakterize  ve genellikle de kendiliğinden kaybolan bir duygu durum değişikliğidir. Bu süreç oldukça doğaldır yaklaşık olarak 2-3 hafta sürer  ve genellikle de tedavi gerektirmez.

Bununla birlikte  yukarıda saydığımız belirtilerin süresindeki, sıklığındaki ve yoğunluğundaki artış, ani öfke patlamaları, ağlama krizleri, tek başına kalma isteği, bebekle bağ kuramama, daha ileri safhalarda bebeği reddetme ve ona zarar verme düşüncelerinin zihinde belirebildiği,  doğumdan sonra ikinci ve üçüncü haftalarda ortaya çıkarak iki üç  yıl kadar sürebilen ve bazı durumlarda psikoza çevirebilen duygu durum değişikliği bizlere postpartum depresyon adını verdiğimiz lohusalık depresyonunu düşündürür. Postpartum depresyonunda genellikle uyku problemleri, isteksizlik hali, iştahtaki değişimler, endişeli hal, bebeğe karşı aşırı kaygı hali ya da ilgisizlik gibi belirtiler görülebilir. 18 yaşının altında anne olmak, evlilikte psikososyal sıkıntılar yaşamak, stresli yaşam olayları, düşük sosyal destek, düşük eş desteği, üst üste iki yıldan kısa sürede doğum yapmak, köken ailenin desteğinin olmaması ya da tam tersine aşırı ilgili olması postpartum depresyon riskini artırır.  Bununla birlikte postpartum depresyon annenin bebek ile olan iletişimini, bağlanma sürecini etkileyebileceğinden bebeğin gelişimi için de bir risk faktörüdür. Postpartum depresyon hastaları genellikle bir daha normale dönemeyecekleri korkularına kapılırlar. Çocuğa bakmanın getirdiği sorumluluk hissini bunaltıcı bulurlar ve çocuklarına daha az şevkat gösterirler. Hastalığın ilerleyen safhalarında annelerin kendilerini psikolojik ve fiziksel anlamda çocuklarından tamamen koparmaları görülebilecek risklerden biridir.  Yapılan araştırmalar bu annelerin çocuklarının  daha sinirli, daha çekingen , daha az konuşan ve daha az yüz mimiği kullanan çocuklar olduğunu göstermiştir.

Bunun yanı sıra lohusalık sürecinde gözlenebilecek durumlar içerisinde, klinik tablo ve olası sonuçlar açısından en riskli olan durum postpartum psikozdur. Yorgunluk, uykusuzluk gibi belirtilerle başlayabilir. Postpartum psikoz hastalarının hezeyan ve halüsinasyonları genellikle bebek ile ilgilidir. Bebeğin anomalili doğduğuna ya da öldüğüne ilişkin inançları ve bebeğe zarar vermesini söyleyen işitsel varsanıları olabilir. Görülme sıklığı seyrek de olsa özkıyım ve bebeğe karşı ciddi zarar verici davranışların yaşanabilmesi riski bulunduğundan, bu durumda  vakit kaybetmeden acil müdahalenin önemi büyüktür.

Sözünü ettiğimiz postpartum depresyon ve psikoz vakalarında ailelerin vakit kaybetmeden bir ruh sağlığı profesyonelinden yardım almaları hem annenin hem de çocuğun  sağlığı ve gelişimi için faydalı ve gereklidir. Bununla beraber,  ciddiye almayıp geçmesini beklemek, anneyi zorlamak, eleştirel ve müdahaleci olmak işlevsiz yaklaşımlar olacaktır.


Yorum Gönder

© Copyright 2019 Uzm. Klinik Psikolog Cansu Ertan - Bireysel terapi,Çift ve Yetişkin terapisi,Çocuk-ergen terapisi

Form WhatsApp

This order requires the WhatsApp application.

Order now